Kur’ân’ın İkrar Ettiği İbrahimî Bir Hac Geleneği: Kalâid

Journal Title: Cumhuriyet İlahiyat Dergisi - Year 2019, Vol 23, Issue 1

Abstract

Kur’ân’ın nazil olduğu sırada Arapların edasına önem verdiği en mühim ibadetin Hz. İbrahim’den tevarüs ettikleri hac olduğu görülmektedir. Umumi manada Kâbe ziyareti ile kurban takdimini ifade eden hac, Allah’a takarrübün en büyük vesilesi kabul edilmekteydi. Kâbe Allah’ın evi, onu ziyaret edenler de Allah’ın misafiri idi. Bu bakımdan Araplar ziyaretçilere büyük hürmet gösterirler Harem’de bulunan birine kat'i surette ilişmezlerdi. Aynı hürmet ziyaretçilerin geliş ve dönüş yolundaki seyahatlerine de şamil idi. Ziyaretçiler ve Allah’ın malı addedilen kurbanlıkların seyrüsefer emniyetini güvence altına alan iki İbrahimî gelenek vardı: Haram aylar ve kalâid. Haram aylar geleneği zilkade, zilhicce, muharrem ve receb aylarında yağma, talan, çapul, baskın ve saldırılara ara vermek suretinde gerçekleşen bir mütarekeden ibaretti. Haram ayların dışına tesadüf eden ziyaretler için ise ilkel vize görevi gören kalâid kullanılmaktaydı. Kalâid, gerdanlık manasına gelen kılâde kelimesinin cemisi olup gidiş yahut dönüş yolunda Kâbe ziyaretinin ihsasına müteveccih alametleri ifade etmektedir. Kılâdeler yün veya kıldan eğrilmiş iplerden örülerek insanların boynuna hayvanların ise boyun yahut hörgüçlerine asılmaktaydı. Bazen bu kıladelere nal asıldığı da olurdu. Dönüş yolunda kullanılan kıladelerde ise nal yerine Harem ağaçları kullanılmaktaydı. Kur’ân müminlere Hz. İbrahim’den tevarüs eden bu geleneğe hürmetsizlik etmemelerini emretmekle kılâde uygulamasını ikrar yani kabul ve tasdik etmiştir. Hz. Peygamber ve sahabenin de bu geleneği devam ettirdiği bilinmektedir. Özet: Umumi manada Kâbe ziyaretini ifade eden hac, nüzul dönemi Araplarının edasına önem verdikleri en önemli ibadet idi. Bu ibadetin edası ile meydana gelen insan ve emtia hareketliliği, ziraata elverişsiz topraklarda meskûn bulunan Mekkelilerin hayatını idame ettirmede önemli bir yere sahipti. Bu elverişsizliğe Hz. İbrahim duasında da değinmiş ve Mekkelilerin geçimi için bölgeye ürün sevkiyatını Allah’tan niyaz etmiştir: “Ey Rabbimiz! Neslimden bir kısmını senin Beyt-i Muharrem’inin (Kâbe’nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vâdiye yerleştirdim. Ey Rabbimiz! Namazı ikame etsinler diye (böyle yaptım). Artık sen insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyledici kıl ve ürünlerinden bunları rızıklandır! Umulur ki bu nimetlere şükrederler.” (İbrahim 14/37). Araplar hac mevsiminde yarımadanın dört bir tarafından akın akın Mekke’ye gelerek kurbanlarını sunar, civarda kurulan pazarlardan ihtiyaçlarını tedarik ederlerdi. Bu pazarlar aynı zamanda tüccarların mallarını arz etme imkânı yakaladıkları yerlerdi. Arap yarımadasının iklim ve toprak bakımından elverişsiz bulunması sebebiyle birçok Arap kabilesi geçimini baskın ve saldırılarla sağlardı. Hatta bazı Araplar yaptıkları bu baskınlarla iftihar eder ve baskınlarını kabilelerinin şerefine şeref katmak olarak değerlendirirdi. Sair zamanlarda dur durak bilmeyen saldırıların hac mevsiminde sükûn bulması haram aylar mutabakatı ile mümkün olmaktaydı. Haram aylar olarak kabul edilen zilkade, zilhicce, muharrem ve recep ayında savaşmak yasak olduğundan Kâbe ziyaretçileri saldırı ve baskınlardan emin bir şekilde Kâbe’ye ulaşırdı. Bu mütareke, ziyaretçilerin yanı sıra Mekke’ye sevk edilen ticaret mallarına da güven sağlamaktaydı. Haram aylar dışına tesadüf eden ziyaretlerde ise haram aylardakine benzer bir dokunulmazlığı temin eden bazı teamüller bulunmaktaydı. Kâbe ziyaretçisi olunduğunun ihsasına müteveccih bulunan bu teamüllere göre ziyaretçinin kendisi yahut kurban olarak takdim edilecek hayvanı bazı işaretler taşımak suretiyle dokunulmazlık kazanmaktaydı. Bu işaretlerin başında hayvanın boynuna yahut hörgücüne asılan ve kılâde (cemi: kalâid) olarak isimlendirilen kolyeler gelmekteydi. Kılâde kelimesi sarmak, çevrelemek manalarına gelen kld kökünden müştak olup kolye, gerdanlık manasına gelmektedir. Kılâdesi bulunan kişi Allah’ın misafiri, takdim edeceği kurban da Allah’ın malı sayıldığından hiçbir Arap bu ziyaretçilere ve mallarına ilişmeye cesaret edemezdi. Benzer şekilde Kâbe’ye takdim edilecek hayvanların hörgüçlerinin kanatılması suretiyle işaretlenmesi manasına gelen iş‘âr da Allah’a adanmışlığın ihsasına müteveccih bir uygulama idi. Arapların Kâbe’ye duydukları hürmetten kaynağını alan bu uygulamalar sayesinde ziyaretçiler sene boyunca Kâbe’ye gelerek kurbanlarını takdim ederlerdi. Etleri, derileri ve eyer-yular takımlarıyla kurbanların Mekke fakirlerinin geçiminde önemli bir yeri bulunmaktaydı. Kılâdeler daha çok haram aylar dışına tesadüf eden ziyaretlerde kullanılırdı. Ancak fazladan bir hürmete vesile olması amacıyla haram aylar içinde gerçekleştirilen ziyaretlerde de kılâdeler kullanılmaktaydı. Kılâdeler kurban olarak Kâbe’ye sevk edilen hayvanların boyunlarına asılırdı. Bununla birlikte hörgüce asıldıkları da bilinmektedir. Kâbe’ye kurban sevk etmeyen kişiler, Kâbe ziyaretçisi olduğunu ihsas için kılâdeyi kendi boynuna asardı. Benzer şekilde kurbanını Kâbe’de boğazlayan kişilerin de dönüş yolunda kılâdeyi kendi boynuna astıkları bilinmektedir. Kılâdeler gidiş yolunda yün veya kıldan örülen iplerden imal edilmekteydi. Bazen bu kıladelere nal asıldığı da olurdu. Dönüş yolundaki kıladelerde ise Harem bitkileri (ot, ağaç kabuğu) kullanılırdı. Kur’ân iman edenlere kalâide hürmet göstermeleri gerektiğini emretmek suretiyle Hz. İbrahim’den tevarüs eden bu geleneği ikrar etmiştir. Kur’ân’da kalâid kelimesi iki defa zikredilmektedir: “Ey iman edenler! Allah’ın şe‘âiri, şehr-i haram, hedy, kalâid ve Rablerinin fazl u rızasını arzulayarak Beyt-i Haram’a yönelenlere hürmetsizlik etmeyin.” (el-Mâide 5/2), “Allah Kâbe/Beyt-i Haram’ı, haram ay(lar)ı, kurbanlıkları ve kalâidi insanlar için ayakta kalma (kalkınma) sebebi kıldı.” (el-Mâide 5/97). Sebeb-i nüzul rivayetlerine göre ilk ayet Müslümanların, kılâdeli hayvanlarıyla Kâbe’yi ziyaret için yola çıkan müşriklere baskın yapmaya kalkıştıkları bir esnada indirilmiş ve müslümanlar Kâbe ziyaretçilerini engellemekten men edilmiştir. el-Mâide 5/2. ayetin dolayısıyla kılâde uygulamasının mensuhiyeti hakkındaki mülahazalar, sebeb-i nüzul rivayetlerinin yorumlamada merkeze alınmasına göre şekillenmektedir. Ayetin müşriklere baskın yapmaya kalkışan müslümanlar hakkında indiğini aktaran iniş sebeplerini dikkate alan müfessirlere göre ayet, müşriklerin öldürülmesi yahut Mescid-i Haram’dan uzak durmalarını emreden ayetlerin inzali ile nesh edilmiştir. Diğer müfessirler ise ayetin müşrikleri konu etmesinin müslümanları konu edemeyeceği şeklinde yorumlanamayacağını dolayısıyla müşriklerin öldürülmesi ve Mescid-i Haram’a yaklaşmamalarını emreden ayetlerin kalâid ayetinin (el-Mâide 5/2) müşriklere müteveccih yönünü nesh, Müslümanlara bakan kısmını ise ibkâ ettiğini ifade etmektedirler. Nüzul ortamı uygulamaları göz önünde bulundurulduğunda kılâdelerin bir tür muvakkat vizeler olduğu anlaşılmaktadır. Kâbe ziyaretlerinin mallara yönelik de bir hareketlilik sağladığı dikkate alındığında kılâdelerin sadece ziyaretçilere değil onların yanında getirdikleri bilumum eşyaya da güven sağladığı anlaşılmaktadır. Başta hac olmak üzere Kâbe ziyaretine müteallik tüm uygulama ve tedbirlerin Kâbe’de meskûn bulunanların yanı sıra ziyaret ve ticaret maksadıyla oraya gelenlerin maddi-manevi ihtiyaçlarını gidermeye dönük bir amacı olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla aynı amaca müstenit olarak kılâdelerin bugün de uygulama alanı yakalayabileceğini söylemek uzak olmayacaktır. İp, nal ve muhtelif bitkilerden imal edilen o günün kılâdeleri bugün etiket, bandrol, vize ve pasaport gibi göstergelerle ikame edilebilir. Öte yandan kâlaid kelimesinin zikredildiği ayetler tetkik edildiğinde hitabın Mekkelilerle mukayyet bulunmaması hatta kalâidin insanlar için bir kalkınma vesilesi olduğunun beyanı, kılâde uygulamasının nüzul ortamı ve muhataplarını aşan bir potansiyele sahip olduğunu göstermektedir.

Authors and Affiliations

Keywords

Related Articles

17. ve 20. Yüzyıllar Arasında Arşiv Belgelerine Yansıyan Antalya Medreseleri

Tarihi ve doğal güzellikleriyle günümüzün cazibe kenti olan Antalya, milattan önceki dönemlerde de "cennet gibi bir belde" şeklinde tasvir edilmiştir. XIII. yüzyıla kadar çeşitli medeniyetlere ve devletlere ev sahipliği...

Sinoptik Problem ve Redaksiyon Kritiği: Giriş Mahiyetinde Bir Değerlendirme

Sinoptik Problem, XVIII. yüzyıldan bu yana bilim insanlarının çözmeye çalıştıkları bir sorun ve entelektüel bir tartışmadır. Bu tartışma, Kilise’nin geleneksel İncillerinden ilk üçünü, yani Sinoptik İnciller tabir edilen...

Arşiv Belgeleri Işığında Mehmed Vusûlî Efendi ve Kurucusu Olduğu Molla Çelebi Tekkesi

Tekke ve tarîkatlar, Osmanlı toplum hayatının önemli unsurları arasında olup, şehir merkezlerinden kasaba, köylere kadar hemen her tarafa yayılmıştır. Her yaştan, her kesimden insana hitap etmesiyle tekkeler, dönemin yay...

Bağımsızlık Sonrası Kırgızistan’da Yaygın Din Eğitimi Faaliyetleri ve Camiler

Bilindiği gibi Kırgızistan halkı 70 senedir Sovyetler Birliği yönetimi altında yaşamıştır. Bu dönem zarfında, her türlü dini uygulamalardan mahrum bırakılmışlardır. Dini okulları ve camileri ya kapatılmış ya da başka ama...

İbn Teymiyye’de Selef ve Selefiyye Kavramları

Mahiyeti, ortaya çıkışı, ilk olarak nasıl ve hangi anlamlar çerçevesinde kullanıldığı gibi hususlarda yoğun tartışmaların yaşandığı Selefîlik, son birkaç asrın en fazla gündeme gelen konularındandır. Selefîlik ile ilgili...

Download PDF file
  • EP ID EP614764
  • DOI 10.18505/cuid.530542
  • Views 122
  • Downloads 0

How To Cite

(2019). Kur’ân’ın İkrar Ettiği İbrahimî Bir Hac Geleneği: Kalâid. Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, 23(1), 73-101. https://europub.co.uk/articles/-A-614764